Muhammed Ebû?l-Hasan el-Mâverdî, 974?de, bir başka kaynağa göre de 975?de Basra?da doğmuştur. Asıl adı Ebu?l-Hasan Ali bin Muhammed olmasına rağmen ailesi ve kendisi gülsuyu (mâü?l-verd) üretim ve ticaretiyle meşgul olduğu için eserlerinde Mâverdî lakabını kullanmıştır. Kitabın işlediği konuların ifadesi olarak, ?Yüce Hedefler Kitabı? ismiyle Osmanlı Türkçe?sinden günümüz Türkçe?sine çevirdiğimiz bu eser, çok çeşitli ve zengin bir düşünce ve mânâlar hazinesidir. Eseri boyunca, bir bahar mevsiminde gözleri daldan dala, çiçekten çiçeğe dolaştırmanın zevk ve ferahlığı yaşanır. Bir ömür boyu müşavirlik, başkadılık (kâdılkudât), hocalık ve yazarlık tecrübelerinin derlenip toparlanarak bizlere sunulduğu bir buket, bir seçilmiş düşünceler demetidir. Çeşitli konularda yazdığı on beşe yakın eserinin en çok okunanı, değişik asırlarda ve isimlerde açıklanıp şerh edileni ve kısaltılıp özet halinde basılanı budur. İstanbul, Kahire ve Hindistan gibi uzak iklimlerde değişik baskıları yapılan eseridir.
Büyük âlim, başlangıçta Basra ve Bağdat?da zamanın meşhur hocalarından ders alarak yetişmiş; tahsilini tamamladıktan sonra da müderris olmuştur. Bir müddet Nişabur yakınında Üstüva?da başkadılık yaptıktan sonra devamlı yerleşmek için ilim ve kitap merkezi Bağdat?ı seçip orada yerleşmiştir. Medreselerde hocalık yapmış, fıkuh, usûl-i fıkıh, tefsir ve ahlâk dersleri vermiş ve kıymetli talebeler yetiştirmiştir.
Mâverdî, büyük insanlardan okumuş, büyük insanlar yetiştirmiş, ömrü âlimlerin, devlet büyüklerinin yanında elçilik ve müşavirlikte geçmiş, büyük eserler bırakmış zarif bir insandır. Mâverdî, Bağdat?taki Abbasi Halifesi Kâim-Biemrillâh tarafından kendisine başkadılık (kâdılkudât) ünvanı verilmiş ve 1032?den başlayarak 1037, 1043-44 yıllarında Büveyhî emirleri Ebû Kâlîcâr, Celâlüddevle ile Büyük Selçuklu Hükümdarı Tuğrul Bey?e gönderilen diplomatik elçiliklerde, arabuluculuk görevlerinde bulunmuştur. Elçilikleri sırasında hükümdarlara doğru bildiği hususlarda yaptığı eleştiriler bilinmektedir. Mesela, 1032?de Büveyhî Emiri Ebû Kâlicâr?ın ?sultan-ı a?zam? ve ?mâlikü?l-ümem? ünvanlarını almak istemesi üzerine, bu ünvanların hilâfet makamına lâyık olmadıklarını öne sürerek karşı çıkmıştır. Yine halife Kâim-Biemrillâh, 1038?de, Büveyhî Emiri Celâlüddevle?ye ?şâh-ı şâhân?, ?melik?ül-mülk? ünvanını vermiş, halkın tepkisi üzerine konu hakkında fetvası istenen alimler arasında bulunan Mâverdî, Celâlüddevle?ye yakınlığı bilinmesine rağmen buna itiraz etmiş, ?melik?ül-mülk ünvanı, fâni bir kula lâyık olmayan bir sıfattır? diyerek doğru bildiğini söylemekten çekinmemiştir. Bu karşı koyuşu da dini gayretten kaynaklandığı için emirin de takdirini kazanmıştır. Nitekim Celâlüddevle de Mâverdî?nin itirazını anlamış, Mâverdî?ye ?Düşündüm ki, beni çok sevmesine rağmen, bir hataya maruz kalışımı önlemekten çekinmeyen bir ilim adamı vardır yanımda. Kesinlikle inanıyorum ki, sizin bu itirazınız sadece dini inanç, samimiyet ve hassasiyetin sebebiyledir. Bu itibarla sevgi ve değerin gözümde bir kat daha artmıştır.? demiştir. Mâverdî?nin bu tutumu, devirlere ders verecek bir cesaret ve şahsiyet örneğidir. Nitekim Celâlüddevle ancak bir kaç ay yaşayabilmiş 1044?de vefat etmiş, 1055?te de Büveyhoğulları Devleti çökmüştür. Mâverdî 1045-46 yılından sonra siyaset sahnesinden çekilmiş kendisini tamamen eğitim ve ilmi çalışmalara vermiştir. 1058?de de Bağdat?ta vefat etmiştir.
Eserleri: El-Hâvi?l-Kebir, Kitabu'l-Buğyetü'l-Ulyâ fi Edebi'd-Dünya ve'd-Din, El-İknâ, Tefsîrü?l Ku?ân (en-Nüket ve?l-Uyûn), Emsâlü?l-Kur?ân, A?lâmü?n-Nübüvve (Delâ?ilü?n-Nübüvve), El-Ahkâmü?s-Sultâniyye, Kavânînü?l-Vizâre ve Siyâsetü?l Mülk (Edebü?l-Vezir), Teshîlü?n-Nazar ve Ta?cîlü?z-Zafer, Nasîhatü?l-Mülûk, El-Emsâl ve?l-Hikem.